İpek Yolu’nun kalbine yolculuk

Kategoriler Kültür-Sanat
Okuma süresi | 4 dakika

İpek Yolu’nun masal kentlerinden biri Semerkant… İki büyük imparatoru ağırlamış, tıpkı Zümrüdü Anka kuşu gibi küllerinden doğmuş bir kent. Birbirinden alımlı anıt ve yapılara ev sahipliği yapan “Doğu’nun İncisi”ni gezerken, tarih ve sanatın görkemi altında efsanelere tanıklık ettik.

İstanbul’dan Taşkent’e yaklaşık 4 buçuk saatlik bir uçuştan sonra “Afrasiyab” adlı yüksek hızlı tren ile soluğu Semerkant’ta alıyorsunuz. Timur’un tutkuyla bağlı olduğu, ülkenin en büyük ikinci kentine yapılan bu yolculuk iki saat sürüyor. 14 ve 15’inci yüzyıllarda şaşaalı bir dönemden geçmiş olan şehre doğru yol alırken tarihi yapıtlar gözlerinizin önünden akıp gidiyor.

14’üncü yüzyıldan itibaren Timur’un liderliğindeki imparatorluğa başkent oldu Semerkant. Özbek dilinde adının anlamını demirden alan Timur, Semerkant’ın güneyindeki “Keş” isimli bir köyde dünyaya geldi. Savaşçı kişiliğiyle bölgedeki gücünü hızla artırarak bağlı olduğu Barlas aşiretinin başına geçti. Cesaretiyle nam salan Timur, halkıyla mümkün olduğunca yakın olmaya çalıştı, adalete önem verdi. Askeri gücünden şüphe edenlerin Semerkant’ı görmelerini de bu yüzden istedi.

Timur’un Semerkant’ı başkent olarak seçmesinin ilginç bir hikayesi var. Timur yardımcılarını dört bir yana salıp yerleşim yeri olarak en verimli toprağı bulmalarını emretmiş. Gidilen yerlere koyun eti asılarak günlerce bekletilmiş. Etin en uzun sürede bozulduğu yer, imparatorluğun başkenti olarak seçilmiş. Böylece Semerkant zamanla güç ve zarafetin sembolü haline gelmiş.

ŞEHRİN EN GÖRKEMLİ MEYDANI: REGİSTAN

İpek Yolu’nun en verimli noktasında yer alan Semerkant sadece tüccarlara tüccarların değil bilim adamları ve sanatçılara da mekan oldu. Şehrin göbeğindeki Registan Meydanı ise turistlerin uğrak yerlerinin başında geliyor. Özbek dilinde “kum esintisi” anlamına gelen Registan, dönemin en şaşaalı çarşılarından biriydi. İmparatorluğun başına torun Uluğ Bey gelince çarşılar yıktırılıp yerine dünyanın en büyük medresesi yaptırıldı. Geçen 200 yılın ardından ise medresenin karşısına Şir-Dor ve Tellakari Medresesi yaptırılarak meydanın görkemi daha da artırıldı. Birbirinden farklı renklerde çinilerin süslediği medreseler bugün hala ziyaretçilerine görsel bir şölen sunmayı başarıyor. Sovyetler Birliği döneminde buluşma yeri olarak kullanılan meydan, bombardımandan nasibini almış olsa da tahrip olan tarihi binalar bir süre sonra restore edilerek halka yeniden kazandırıldı.

ULUĞ BEY RASATHANESİ

Dünya bilim tarihinde önemli bir yer tutan Uluğ Bey Rasathanesi, Timur İmparatorluğu’nun 4. sultanı Uluğ Bey tarafından yaptırıldı. Rasathanede yıldızların ve ayın hareketleri gözlemleniyor, dünya astronomisine yön veren kıymetli eserler kaleme alınıyordu. 46 metre çapındaki ve 30 metre yüksekliğindeki rasathanede yapılan gözlemlerde elde edilen verilere göre, bir yılın uzunluğu 365 gün 5 saat 49 dakika 15 saniye olarak hesaplandı. Uluğ Bey’in bilim dünyasına katkıları bununla da sınırlı kalmadı. Yıldızların belli bir zamandaki yerlerini gösteren çizelge, onun yolunu izleyen diğer insanlara kaynak oldu.

TİMUR’UN GİZLİ MEZARI

Timur zamanından kalan bir diğer eser ise hükümdarın mezarı anlamına gelen Gur Emir’dir. Düşünülenin aksine, mozole kendisi için yapılmadı. Timur’un büyük sevgi duyduğu torunu Muhammed Sultan, Timur Hükümdarlığı’nın varisi olarak görülüyordu. Ancak Muhammed Sultan 1404 yılında beklenmedik bir ölümle hayata veda etti. Genç yaşta kaybettiği torunu Muhammed Sultan kendisi için yaptırılan mozoleye defnedildi. Torununun vefatından sonra Çin seferindeyken, Çin sınırına yakın Otrar’da yaşamını yitiren Timur da çok sevdiği torununun yanına defnedildi.

Mozolenin içerisine girildiğinde sembolik mezarlar karşınıza çıkıyor. İrili ufaklı diğer mezarlar arasında yer alan Timur’un mezar taşı nefritten yapılmış olup siyah renktedir. Ancak asıl mezarlar görünenin aksine salonun altında bulunuyor ve ziyaretçilere kapalı. Timur’un mezarının açılacağı duyulduğunda kentin önde gelen 3 yaşlı bilgesi mezarın açılmaması, ölülerin kutsal bedenlerinin rahatsız edilmemesi gerektiği uyarısını yapmışlar. Çünkü Özbek inancına göre mezarın açılması Timur’un savaşçı ruhunun yeniden dünyaya gelmesini sağlayacakmış. 1941 yılının Haziran ayında Sovyet bilim insanları mezarı açıp incelemeye başlamışlar. Mezar açıldığında muhteşem güzellikte çiçek kokuları etrafa yayılmış. Ancak korkulan olmuş ve İkinci Dünya Savaşı patlak vermiş. Yapılan incelemelerden sonra ise Timur’un bir bacağının diğerinden kısa olduğu gerçeği ortaya çıkmış.

BİBİ HANIM CAMİİ’NE KISA BİR BAKIŞ

Bibi Hanım Camii, Orta Asya İslam mimarisinin Semerkant’taki en değerli eserleri arasında sayılıyor. Timur, camiyi aslen Çinli bir prenses olan eşi Bibi Hanım için yaptırmış. Caminin yapımında 13 bin işçi, 100 tane fil ve 200 sanatkarın emeği var. 17’nci yüzyılda mimari bir hatadan dolayı çöken kubbe, o esnada cuma namazı kılan yüzlerce kişinin ölümüne yol açmış. Bu nedenle eskiden 60 metre yüksekliğinde olan cami bugün 30 metre yüksekliğinde. Bibi Hanım Camii’nin tam karşısında ise Şah Zinde Mezarlığı ve Hz. Hızır Camii’ni görebilirsiniz. Timur’un generalleri, hocaları, eşleri ve kızlarının yer aldığı mezarlar Semerkant’ta görülmesi gereken yerlerden yalnızca birkaçı.

MEŞHUR ÖZBEK PİLAVINI TATMADAN DÖNMEYİN

Özbek mutfağında en çok tüketilen yiyeceklerin başında et ve hamur işleri geliyor. Özbeklerin en gözde yemekleri arasında yer alan pilavın birbirinden farklı çeşitleri var. İçinde et ve havucun yer aldığı “Özbek pilavı” sofraların baş tacı. Su buharında pişirilen mantı yemeği de sofralarda sıklıkla karşınıza çıkıyor. Özbeklerin ulusal yiyeceklerinden biri de “samsa”. Hamurun içinde bulunan parça et ve soğan eşsiz bir lezzet sunuyor. Yoğurttan elde edilen “kurt” ise beyaz leblebi şeklinde, çerez niyetine yeniyor. Tüm Orta Asya ülkelerinde olduğu gibi burada da “arak” denilen votka gözde içeceklerin başında sayılabilir. Özbekistan’da her sofranın olmazsa olmazı ise yeşil çay… Yemeğin sindirilmesine yardımcı oluyor ve ağır kalorili yemeklere rağmen masadan kuş gibi kalkmanızı sağlıyor.

Yazı ve fotoğraflar: Merve Damcı

(Bu yazı Şubat 2015’te yayınlanmıştır.)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir