Gücü Gurbetten, İlhamı Müzikten: No Land

Kategoriler Kültür-Sanat
Okuma süresi | 4 dakika

Bu ay müzik piyasasının taptaze ve yepyeni bir kanını sayfalarımıza taşıyoruz. Onları diğerlerinden ayıran en önemli özellikleri her birinin farklı ülkelerden geliyor olması ve içlerinden gelen sese kulak vererek kendilerini keşfetme çabaları. Şimdilerde bu kültürel zenginliklerini profesyonel bir şekilde müzik sahnesine taşıyorlar. Türk, Kürt, İranlı ve Azerbaycanlı müzisyenlerden oluşan No Land’i grubun vokali Kamil Hajiyev’den dinledik.

Söze No Land grubunun nasıl kurulduğundan başlayalım, ne dersiniz?

No Land, bir grup müzisyenin veya bir grup arkadaşın bir araya gelmesiyle kurulmadı. No Land, müzik grubu başlığı altında bir aile oluşturmaya aday insanların birbirlerinden elektriklenmesiyle oluştu. Bir nevi evlilik gibi… (gülüyor)

Oldukça tarz bir isminiz var. İlk duyduğumuzda Batılı alternatif müzik yapan bir grup olduğu çağrışımını yaptı diyebilirim. Grubun isminin hikayesi ne? Neden bu ismi seçtiniz?

Aslında ismin İngilizce olması bir Batı öykünmesi olarak algılanmamalı diye düşünüyorum. Neden böyle diyorum, çünkü grubun ismi elektro gitaristimiz Sahand Lesani’nin aniden aklına geldi, biz de beğendik, kabul ettik. Yani ismimiz Türkçe, Farsça, Arapça, belki de Swahilice bile olabilirdi. Bu kadar hızlı kabul etmemizin sebebiyse ‘No Land’in anlamıyla ilgili. Tüm grup elemanlarından bitmek, tükenmez bir gurbet hissi var. Nereye gidersek gidelim, orayı tam anlamıyla yurdumuz olarak algılayamıyoruz galiba. İşte bu yüzden ‘bize her yer gurbet’ anlamında bir ‘No Land’e sahibiz.

No Land’deki müzisyenleri tanıyalım biraz da… Ortaya çıkan bu güzel şarkılara kimler hayat veriyor?

Viyolonselde Hazal Akkerman, akustik gitarda Mehmet Akif Ersoy, elektro gitarda Sahand Lesani, trompette Ünal Can Tüzüner, basta Çağatay Vural ve davulda Can Kalyoncu.

Birbirinizi nasıl buldunuz peki? Her biriniz farklı kültürlerden geliyorsunuz, kimyanız nasıl uyuştu?

Kültür, insanlar arasındaki bağı oluşturan önemli etkenlerdendir, bu doğru. Fakat insan olmanın kendisi, bir bağ oluşturmak için yeterli değil mi? Hangi kültürden olursanız olun, seversiniz, aşık olursunuz, hüzünlenirsiniz, başınız ağrır, ne bileyim, sakatlanınca aynı acıyı duyarsınız. Yani bu kadar temelde bizi birleştiren değerler varken kültür aslında bir, iki adım geride kalıyor desek yalan söylemiş olmayız. İşte No Land ekibini de bir arada tutan burada sayamayacağımız kadar çok insani faktörler.

Peki genetik mühendisliğinden müziğe geçiş nasıl oldu?

O en kolay kısmıydı. Aile geleneğimizi bozmayayım, tıp genetik ekolünü devam ettireyim derken, bir yerde patlak verdi. Zaten ruhumun bir köşesi sürekli beni bu işi yapmaya zorluyordu. Demek ki biraz hayırsız evlatmışım. (gülüyor)

Şarkıları hazırlarken kimlerden etkileniyorsunuz? En çok hangi grup ve sanatçıları dinlemek keyif verir size?

Her şeyi dinliyoruz. Bu aralar özellikle takip edip vizyonumuzu genişletmeye çalıştığımız müzisyenler: The Other Lives, Air, Jaga Jazzist, The Cinematic Orchestra, Erkan Oğur, Üzeyir Hacıbeyov, Skalpel, Qara Qarayev. Bazı müzik projelerinden çalan underground gruplar da var.

No Land’in müziğini nasıl tanımlamak lazım?

No Land’in müziğini tanımlamanın biraz erken olduğu kanaatindeyim. Daha keşif dönemindeyiz. Önümüzde çok geniş bir müzik okyanusu var. Bir de aslında sanatçının sanatını tanımlama görevine soyunmaması daha uygun. Sonuçta bu sanat eleştirmenlerinin işi. Sanatçı sanatını, eleştirmen de görevlerini icra ederse daha kaliteli bir sanat camiası oluşur diye düşünüyorum.

Kalabalık bir grupta iletişimi sağlamak bazen zor olmuyor mu? Sonuçta o gün herkesin ruh hali birbirinden farklı olabilir.

Aynen. Sizi tebrik ederim, sorularınızla resmen nokta atışı yapıyorsunuz. (gülüyor) Gerçekten de zaman zaman grup içerisinde bazı duygusal sürtüşmeler yaşamıyor değiliz. Ama bunları ‘iletişim sorunu’ olarak adlandırmak, olayı gereğinden fazla dramatize etmek olur. Bu tip küçük sıkıntıları da herhalde biraz önce bahsettiğim, bizi birleştiren insani faktörleri görmeye çalışarak çözüyoruz.

Türkiye’deki müzik piyasasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Mesela Azerbaycan’la kıyaslarsanız nasıl bir tablo çıkar?

Türkiye’de müzik piyasası son dönemlerde genişlemeye başladı. Yani Türkiye’den çıkan grupların daha da geliştiğini görebiliyoruz. Benim daha çok önemsediğim underground grupların ortaya çıkmasına aracılık eden Sofar Sounds İstanbulve Babylon Pop Art gibi projelerin olması sevindirici tabi. Aynı zamanda çeşit çeşit konserler, festivaller oluyor. Yani bir dinleyici olarak kendi tercihlerini çok rahat oluşturma özgürlüğü mevcut. Azerbaycan’da dikkatler daha çok ‘show business’ diye adlandırılan sektörde. Show business da maalesef Türkiye ve birçok başka ülkede olduğu gibi sanattan yoksun ve ciddiyetsiz durumda. Tabi ilgilenenler için Azerbaycan’da çok kaliteli festivaller de olmuyor değil. En çok ilgimizi çeken ‘Gabala Beynelhalk Musiki Festivali’ var. Bunun yanı sıra muğam festivalleri de yapılıyor. Bu festivallerde dünya çapında üne sahip jazz, klasik ve etnik müzik solistleri sahne alıyor. Festivaller dışında da dönem dönem Bakü’ye iyi müzisyenler getiriliyor. Örneğin, Bakü sokaklarında Itzhak Perlman, Lara Fabian gibi müzisyenlerin konser afişlerini görmeniz mümkün.

En çok nerede, kiminle aynı sahneyi paylaşmak isterdin?

Bilmem, sanırım bunu hiç düşünmedim. Yani hiç tanımadığım insanlarla da aynı sahneyi paylaştık. Çok keyif aldığım anlar oldu ve sonra da arkadaş olduk.

Şimdiye kadar hangi ülkelerde konser verdiniz? Önümüzde yeni bir konser programı var mı?

Türkiye dışında hiçbir yerde konser vermedik. Malum yeni grup olduğumuz için daha 3-4 konser verebildik. Eylül ayından itibaren festival konserlerine ve kendi turne konserlerimize başlayacağız. Zamanla ülke dışına da çıkmak isteriz.

İleride albüm yapmak için bir projeniz var mı?

Şu an için öyle bir durum yok. Daha çok konser vermek istiyoruz. Ancak belli olmaz, sonbahardan sonra albüm dönemine girebiliriz. Biraz da elde ettiğimiz gelire uygun hareket edeceğiz. Albüm için bizim dışımızda başka faktörlere de ihtiyaç var, bildiğiniz üzere. Mesela iyi bir müzik yapımcısı bunlardan en önemlisi. Bize kalırsa şu anda neredeyse 2 albüm çıkaracak kadar çalışmamız var.

No Land’e yakın bulduğunuz bir grup var mı?

Yeni grup olduğumuz için daha o keşiflerde bulunamadık. Bu soruyu birkaç yıl sonra sorarsanız eminim daha tutarlı bir cevap verebilirim.

Sizi canlı dinlemek isteyenler için yakın zamanda nerede sahne alacaksınız?

Şu an belli olan tek program var. 21 Eylül Masterpeace Festivali’nde Küçükçiftlik Park’ta sahne alacağız. Tarihler yaklaştıkça diğer bilgiler de açıklanacak. Açıklamaları internet sayfalarımızdan paylaşacağız.

Merve Damcı

(Bu röportaj Eylül 2014’te yayınlanmıştır.)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir