Savaşlar hem sosyal hem de ekonomik anlamda ağır sonuçlar doğurmuştur. Hangi coğrafyada yaşanırsa yaşansın ardında ölüler, yaralılar, sürgünler, mülteciler ve yıkık kentler, rüyalar, düşler bırakmıştır. Türkiye’nin derin tarihi kökler üzerine kurulu kardeş ülkesi, bundan 26 yıl öncesindeki Azerbaycan da benzer izleri taşıyor. Takvimler 1999 yılının Mayıs ayını gösterdiğinde hayatını idame ettirebilmek için yaşadığı şehir Ordubad’ı bırakarak İstanbul’a gelmiş bir ressamın hikâyesine tanık olduk.
5 yaşındayken kendini resim sanatının içinde bulan Sabir Mehdiyev, Bakü’de A. Azimzade Devlet Ressamlık Meslek Lisesi ve Tiflis Ressamlık Akademisi’ni en iyi dereceyle bitirdi. Varlık içinde geçirdiği günlerin yerini yokluk aldığında ise zor bir karar aldı. Sevdiklerinin geleceği için İstanbul’a yerleşti. 15 yıl öncesini sorduğumuzda derin bir iç çekerek anılarına dalıp gidiyor.
“Biz ressam değiliz, biz para kazanırız. Ben de ailemden hiç ayrı düşmemiştim. Mecburen 1999’un Mayıs ayında, boyalarımı, tuvalimi her şeyimi toplayıp İstanbul’a geldim. İstanbul’da hiç ressam tanıdığım yoktu. Sadece bir tanıdığım vardı. Ona da ben Azerbaycan’dayken çok yardım etmiştim.”
İstanbul’a yerleştikten sonra şehre alışmaya ve düzen kurmaya çalışan Mehdiyev’e göre Azerbaycan ve Türkiye’deki sanat ortamları arasında büyük farklılıklar var.
“İlk geldiğimde sanatla ilgili hiçbir şey görmedim.Azerbaycan’da sanat her yönden zirvedeydi. İster musiki olsun, ister edebiyat olsun, ister ressamlık olsun. Azerbaycan, 15 cumhuriyetin içinde çok özel yeri olan bir devlettir. Azerbaycan ile kıyaslandığında sanat burada ressamlık yönünden çok zayıf. Sovyetler Birliği döneminde Ruslar sanata, sanatçıya büyük saygı gösterirdi. Bir halkı sanatıyla tanıyacaksın, musikisiyle tanıyacaksın, edebiyatıyla tanıyacaksın, ressamıyla tanıyacaksın. Yoksa çobanıyla tanıyamazsın ki. Okumayan kuşak yoktu, mümkün değil. Devlet seni alır, devlet okuluna yerleştirir, günde dört öğün yemeğini verir, en iyi hocalarıyla ders verirdi. O dönemde bizim okuldaki 22 kişiden 20’si üniversite, 2’si sanat okuluna girdi.”
Mehdiyev’in resme olan yeteneği ise adeta genlerinde var. Kendisine örnek aldığı ağabeyinin çizdiği Azerbaycanlı yazarların portreleri 5-6 yaşlarındayken onu çok etkilemiş. Eline kağıdı kalemi alır almaz sabahtan akşama kadar büyük bir tutkuyla resim çizmeye başlamış.
“Babam yoktu, annem de bir fabrikada çalışırdı. Kendi kazancıyla büyüttü, bugünlere getirdi bizi. Kağıt, kalem almaya paramız yoktu. Hatırlıyorum, bayramlarda arkasına tutkal vurarak poster yapıştırırlardı. Gece saat 12’den sonra polisler, gece bekçileri gittikten sonra posterleri yırtardık. Tutkallı yerlerini keserdim, temiz yerlerini düzenlerdim. Hasta yattığım zamanlarda bile resim yapardım.”
İstanbul’a yerleşir yerleşmez haftalar süren iş arama maratonu Osmanlı Yayınevi Müdürü Abdülkadir Dedeoğlu ile tanışmasıyla sonlanır. Çizdiği portrelerden çok etkilenirler. Kendisinden Osmanlı padişahlarının portrelerini, cami ve saray kıyafetlerini çizmesini isterler. Osmanlı Yayınevi’ndeki çalışma hayatı ise böyle başlar.
“Bize bir yağlı boya Fatih Sultan Mehmet’in resmini yapar mısın, dediler. Dedim, neden yapmayayım. Yer verdiler, bir tane Fatih’in portresini yaptım. Resimden anlayan insanlar olduğu için herkes beğendi ve borçlarının ne kadar olduğunu sordular. Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı için bir dönem büyük duvar resimleri yaptığımı, bana beş odalı daire verdiklerini ve tek bir resim için 25 bin dolara çalıştığımı söyledim. Nahçıvan’da portrelerini bana yaptırırlardı. En iyileri bana gelirdi. 20 gündür işsizdim, fiyata onların karar vermesini istedim. Onlar da uygun bir fiyat söylediğim takdirde bütün Osmanlı padişahlarının yağlı boya portrelerini bana yaptırmak istediklerini söylediler. 200 dolara anlaştık. İşte 36 padişahın portresine böyle başladım. Osmanlı dönemi şehzadeleri, Barbaros Hayreddin Paşa gibi Osmanlı ile ilgili birçok resim yaptım. 11 günde 2400 dolar para kazandığımı hatırlıyorum.”
Yaptığı Osmanlı soyağacı tablosu Topkapı Müzesi envanterine giren Mehdiyev, 100’den fazla sergiye imza attı. Yaptığı resimler yurt içi ve yurt dışından sanatseverlerin ilgisini çekiyor. Mesleğin inceliklerini hem çeşitli eğitim kurumlarında hem de özel derslerle genç ressamlara aktarabiliyor olmaktan da son derece memnun.
“Bir insan kendi mesleğini birisine öğretirse, o insanın ömrü kadar ömür kazanmış olur. Biz de mesleğimizi öğretmeye çalışıyoruz, biz öldükten sonra onlar bizi hatırlar. O ölene kadar sizi unutmaz.”
Yıllardır ikinci evi Türkiye’de yaşayan ressamın en çok özlemini duyduğu şey ise çocukları…
“Çocuklarımı, şehrimizi çok özlüyorum. Kızlarım, torunlarım, damatlar, dünürler orada… Annem vefat etti. Sağlığında memlekete çok insan gelirdi, ama dünyadan göç etti. Annemin kabri Azerbaycan’da, onu gidip ziyaret edememek üzücü benim için. İnşallah çok yakında gideceğim, çok özledim annemi. Herkesin annesi çok değerlidir, kıymetlidir, annenin yeri dolmaz ama benim annem 26 yaşında 4 çocuk ile dul kaldı. Babaannem anneme ‘Kızım hem güzelsin, hem gençsin; ben torunlarıma bakarım, sen kendine yeni bir aile kur’ derdi ama annem razı gelmedi ve bütün ömrünü bize verdi. Sonra da göçtü gitti, Allah rahmet eylesin. Benim de dört tane kızım var, dokuz tane de torunum. Oğlumu evlendirdikten sonra onun da çocuğunu görmeyi çok istiyorum.”
Merve Damcı
(Bu röportaj Ağustos 2014’te yayınlanmıştır.)
Merve hanım merhaba,
Bir sorum olacak. Sabir Mehdiyev beyin ağabeyi 2003 de vefat eden Azerbaycanın ulusal ressamlarından ve SSCB de devlet sanatçısı ödül sahibi ressam Agha Mehdiyev’midir?Sizden yanıt alabilirsem sevinirim.
Saygılarımla. Esen kalın.
Argan Öztaş
0507 8167707