Sanat toplumlara ayna tutar. Bir ulusun kendini ifade etme ve tanıtma şekli, kendine özgü sanat anlayışlarıyla ölçülür. Bu bağlamda bu ay Türk kültürünün ayrılmaz bir parçası olan “Osmanlı minyatürünün” son temsilcisi Haydar Hatemi’yi sayfalarımıza konuk ettik. Minyatür sanatının nasıl ortaya çıktığını, Osmanlı’dan günümüze nasıl bir gelişim gösterdiğini ve gelecek nesillere nasıl aktarılabileceğini konuştuk.
Dünyaca ünlü bir minyatür sanatçısısınız. Bize biraz Türkiye’deki okuyucular için kendinizden bahseder misiniz?
13 Mart 1945 yılında Azerbaycan’da Nahcivan şehrine yakın olan Hadişehr kasabasında dünyaya geldim. İlk ve ortaöğrenimimi Hadişehr’de ve lise öğrenimimi Tebriz’de bitirdim. Lise yıllarında İran’ın başta gelen minyatür ustalarından olan Hüseyin Behzad ve tezhip ustası Abdollah Bagiri’den dersler aldım. Lise öğrenimimi tamamladıktan sonra, İran’ın en saygın sanat okulu olan Tahran Üniversitesi’nin Güzel Sanatlar Fakültesi’ne girmeye hak kazandım. Üniversitenin ikinci senesinde Takh-i Tavus madalyasının dizaynı için yapılan bir yarışmada ülke genelinde birinci oldum ve İran Kraliçesi Farah Pahlavi tarafından ödüllendirildim. 1977 senesinde şimdiki eşimle evlendim ve bu evlilikten olan iki tane oğlum var. 1983 senesinde sanat atölyemi Tahran’dan İstanbul’a, daha sonra da Bursa’ya taşıdım. Sanat aktivitelerime Bursa’da kurduğum Dizayn Sanat Merkezi çatısı altında 1997 senesine kadar devam ettim. 1997 senesinde Katar Kraliyet Ailesi’nin ressamı oldum ve Katar Kraliyet Ailesi ile olan çalışmalarıma devam ediyorum. Ayrıca son 15 sene içerisinde Amerika’da birçok müzede kişisel sergilerim oldu.
Osmanlı’ya olan ilginiz nereden geliyor?
Sanat atölyemi İstanbul’a taşıdığım zamandan itibaren Osmanlı tarihine ilgi duymaya başladım. Bir sanatçı olarak İstanbul beni hep büyüledi ve bana ilham kaynağı oldu. Sanat hayatımın büyük bir kısmını insanlara Osmanlı’nın ihtişamını yansıtmaya adadım. Eserlerimin birçoğunun teması Osmanlı İmparatorluğu ve Osmanlı idealleridir. Ayrıca Katar Kraliyet Ailesi için Osmanlı İmparatorluğu’nu konu alan birçok sanat eseri ürettim. Eserlerimin birçoğunu Katar’daki kraliyet saraylarında görebilirsiniz.
Minyatür, geleneksel Türk sanatlarının en önemli türlerinden biri. Minyatür sanatı nasıl ortaya çıktı?
Minyatür sanatının Osmanlı İmparatorluğu’na gelmesine 2. Mehmet’in minyatür sanatlarına olan ilgisi vesile oldu. 15’inci yüzyılın başlarında Edirne Saray Nakkaşhanesi’ne İran’dan birçok minyatür sanatçısı getirildi. İstanbul’un fethinden sonra minyatür sanatı daha fazla itibar ve ehemmiyet kazandı. Nakkaşhane’deki sanatçıların büyük bir kısmı Edirne’den İstanbul’a getirildi. Osmanlı padişahlarının himayesinde minyatür sanatı gelişmeye başladı.
Tarihe baktığımızda özellikle Fars kültürünün Osmanlı saray kültürüne model olduğu, Osmanlı sanatı ve edebiyatının Fars kültüründen güçlü bir şekilde etkilendiği görülüyor. Osmanlı İmparatorluğu’nda minyatürler ne zaman önemli bir yer kazanmaya başladı?
İlk etapta Edirne ve İstanbul’da Fars sanatçıların gözetimi altında birçok Türk minyatür ustaları yetişti ve bu sanatçılar Osmanlı’ya özgü kendi ekollerini yarattılar. Zamanla Osmanlı minyatürü Fars ekollerinden ayrıldı. Bu dönemde Nakkaş Sinan Bey ve öğrencisi olan Ahmet Siblizade ilk büyük Türk minyatür ustaları olarak ön plana çıktılar. Daha sonraki dönemlerde Matrakçı Nasuh, Seyyid Lokman ve Levni Osmanlı minyatür sanatını zirveye taşıdılar. Osmanlı İmparatorluğu’nun İran’dan etkilenmesi kaçınılmazdı. Ancak Osmanlıların Avrupa’ya doğru genişlemesi ve sanatçıların İstanbul’a gelmeleri ile batı ve doğunun sentezi olan bir sanat akımı ortaya çıktı. Osmanlı minyatürü bu akımdan etkilendi.
Osmanlı’dan günümüze minyatür sanatı nasıl bir gelişim içine girdi?
Akdeniz’deki egemenliğimiz ve Osmanlı’nın denizcilikteki başarısı haritacılık bilimini İstanbul’a getirdi. Matrakçı Nasuh haritacılık bilimine dayanarak kendine ait orijinal bir minyatür ekolü yarattı. Son dönemlerde Avrupa’daki sanat akımlarının etkileriyle, Osman Hamdi Bey ve Şeker Ahmed Paşa gibi ustalar ortaya çıktı.
Peki minyatür gibi artık ustası kalmayan diğer sanatlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Bazı sanat dalları günümüzde eski cazibesini yitiriyor. Sizce yüzyıllara direnen minyatür, teknolojinin ve görselliğin sınır tanımadığı bir çağda varlığını nasıl sürdürecek?
Bu sanatların ustaları pek kalmadı ancak bu sanatlar Türk kültürünün ayrılmaz bir parçası ve yaşatılması gelecek nesiller için çok önemli. Bu sanat dallarının yaşaması için devlete ve özel sektöre çok önemli bir görev düşüyor. Bu konuda İran örnek alınabilir. Yaklaşık 40 sene önce, devlet himayesinde İran’da Milli Sanatları Koruma ve Yayma Merkezi kuruldu. Bu amaç için muhteşem bir bina inşa edildi. Bu merkezde minyatür, tezhip, oymacılık, hat, sedefkari, halıcılık gibi sanat ve zanaat dallarında birçok sanatçılar yetişti ve birçok orijinal sanat eserleri üretildi. Türkiye’nin böyle bir merkeze ihtiyacı var. Türkiye’ye her sene 10 milyonun üzerinde turist geliyor ve geleneksel sanatlarımızı en azından ülkemizin tanıtılması için muhafaza etmemiz gerekiyor.
Son birkaç yıldır Türkiye’de Osmanlı’ya olan ilgi arttı. Bu ilgiyi artıran en büyük nedenlerden biri de Türk yapımı diziler. Öyle ki Muhteşem Yüzyıl adlı dizi Türkiye sınırlarını bile aştı. İtalya’dan Azerbaycan’a, Yunanistan’dan İran’a en az 54 ülkede yayınlanıyor. Sizce Osmanlı yabancıların dikkatini neden bu kadar çok çekiyor?
Osmanlı İmparatorluğu 6 asırlık bir iktidarı ve ihtişamı temsil ediyor. İnsanların Osmanlı’ya hayranlık duymaları Osmanlı’nın adaletinden kaynaklanıyor. Ayrıca Türkiye’nin Ortadoğu’nun model ekonomisi olarak ortaya çıkmasının Osmanlı’ya olan ilgiye çok büyük bir etkisi var. Yurt dışındaki izleyiciler Türk dizilerindeki konuları kendi kültürlerine çok yakın görüyorlar ve benimsiyorlar. Bu dizilerin Türkiye’nin ve Osmanlı tarihinin dünyaya tanıtılmasında çok büyük etkisi var.
Önümüzdeki dönemde yeni projeleriniz olacak mı? Türk sanatseverler çalışmalarınızı yeniden görebilme imkanı bulacaklar mı?
En son olarak 2011 senesinde New York’ta Niagara Üniversitesi bünyesinde Osmanlı İmparatorluğu’nu konu alan bir resim sergim oldu. Şimdi bu serginin daha güzel ve gelişmiş bir versiyonunu İstanbul’da 2014’te sanatseverlerle paylaşacağım. Bu sergide bütün Osmanlı tarihinin önemli olaylarını işleyeceğim. Eserlerin en büyüğü 6 metre ve 4 metre boyutlarında olacak. Şimdiye kadar hiçbir sanatçının yaklaşamadığı konuları ele alacağım. Umarım bu sergim Türk sanatseverlerin hoşuna gider.
Merve Damcı
(Bu röportaj Ocak 2014’te yayınlanmıştır.)
keyifli bir yazı olmuş